TR EN
2024

Manifold | Murat Can Kabagöz

Dekadans, Sanatsal İklim ve Aktivizm

Fotoğraf: July Pastorello

Havanın Altı Unsuru: Bulut Örtüsü
Dekadans, Sanatsal İklim ve Aktivizm

Kelimelerin bir sözlük anlamı bir de gündelik hayat dahilinde, zamanla kazandıkları anlamlar vardır. Sözgelimi her insan eşit olduğu için siyasi egemenliğin belli toplumsal sınıflara değil vatandaşların tamamına ait olduğunu savunan milliyetçilik zamanla faşizmle eşanlamlı hâle gelmiştir. İklim kelimesinin anlamının da benzer biçimde, zamanla değiştiğini görüyoruz. Eski Yunancada “güneş ışınlarının eğimi” anlamına gelen klíma(t) kelimesi “yeryüzünün bölündüğü yedi kuşağın her biri, diyar, ülke” anlamıyla “iklim” hâline gelerek Arapçaya, oradan da Türkçeye geçmiş. (1) Bu yedi kuşağın “ekvatordan kuzey kutbuna kadar” sıralanmasıyla yeryüzü, Güneş ışınlarının geldiği açıya göre yedi iklime yani yedi diyara ayrılmış. (2) Bu bağlamda farklı iklim farklı diyar anlamına geliyor. Diğer bir ifadeyle iklim, toplumsal ve siyasal koşulları belirliyor. (3)

Aynı anlamıyla iklim kelimesi, Batı dillerine yine Yunancadan, ama Arapça değil Latince üzerinden geçmiş. 17. yüzyıldan itibaren ise kelime “Yeryüzünün herhangi bir yerinde hava olaylarına bağlı olarak gerçekleşen etkilerin uzun yılların ortalamasına dayanan durumu” anlamında kullanılmaya başlanmış, 19. yüzyılda da bu anlamıyla Fransızcadan Türkçeye geçmiş. (4) Demek ki hava durumu, coğrafya ve kültürün birliğini belirten bir kavram olan iklim, sadece hava durumuyla ilgili bir kavram hâline gelmiş zamanla. Bu dönüşümün, modernleşme sürecinin en belirgin boyutlarının ortaya çıktığı 19. yüzyılda gerçekleşmesi bir tesadüf olmasa gerek. Çünkü modernleşme, ontos ve logos’un ayrışması veya mutlak varlığın aslında insan zihninin ürünü olduğunun, dolayısıyla da parçalanabileceğinin fark edilmesi olarak tanımlanabilir. (5) Öte yandan modernleşmeyle birlikte eski düşünce ve pratikler (hâlâ) tamamen kaybolmadığı yani “eski” ile “yeni” bir şekilde birlikte yaşadığı için iklim kelimesinin eski anlamı da varlığını koruyor. Esas anlamı artık sadece hava durumuyla ilgili olan iklim, mecazen de olsa “diyar” anlamına geliyor hâlâ: “Bir şeyin kuvvetli biçimde hâkim olduğu ortam.” (6) Siyasal iklim, toplumsal iklim, sanatsal iklim ve benzeri tabirleri bu bağlamda düşünebiliriz.

İklimle doğrudan ilgili bir kavram olup “Atmosferdeki su damlacıkları ve buz taneciklerinin görülebilir yoğunluk kazanmasıyla oluşan, biçimleri, yükseklikleri ve yol açtıkları hava olaylarıyla birbirlerinden ayrılan yığın” anlamına gelen “bulut” ise “buğu” ve “buhar” kelimelerinden türetilerek ortaya çıkmış olmalıdır. (7) Yani her hâlükârda bulutun suyla ilgili olduğu kesindir. Ancak bulut kelimesi de 1990’larda, iklimden bağımsız, yeni bir anlam kazandı: (8) “İnternet kullanıcılarının kişisel verilerini kendi bilgisayarları yerine özel sunucularda tutmasına imkân sağlayan bulut teknolojisi.” (9) Bu yeni “bulut örtüsü”nün yeni bir sanatsal “iklim” yarattığı söylenebilir elbette. Örneğin çevrimiçi müzik platformları sayesinde müzik albümlerinin ne basılı ne de dijital kopyalarını satın almaya gerek var artık. Hatta sanatçılar albüm yapmaktansa şarkılarını single veya EP (extended play) olarak piyasaya sürmeyi tercih ediyor çoğunlukla. Çevrimiçi film ve dizi platformları ise televizyon ve sinema sektörünü benzer şekilde dönüştürdü. Yapımcılığı bir platform tarafından üstlenilen bir “sinema” filmi, sinema salonları yerine sadece o platformda gösterime girebiliyor. Televizyon kanallarında yayınlanan dizilerin her bölümü ortalama 120 dakika sürerken, platformlar için çekilen diziler 45 ila 60 dakika uzunluğunda olabiliyor ve politik nedenlerle televizyonda yayınlanamayacak diziler bu platformlarda yayınlanabiliyor. Dolayısıyla mecra, eserin üretim sürecini de içeriğini de doğrudan etkiliyor. Üstelik bu sanatsal iklim, NFT (non-fungible token) gibi yeni sanat formlarının ortaya çıkmasını da sağlayabiliyor. Bu formda üretilen fotoğraf, hareketli imge, video ve ses dosyaları (yani bizzat orijinal eserin mülkiyeti) çevrimiçi olarak alınıp satılabiliyor ki formun kendisi de çevrimiçi zaten. Ancak bu dijital formlar, mevcut sanatsal iklimin sadece bir kısmını oluşturuyor. Mevcut sanatsal iklimin karakterini anlayabilmek için bulut örtüsünü sadece bulut teknolojisi olarak değil, bir sanatsal iklimin oluşması için gereken temel şartlar olarak, sanat eserlerini de bu iklimde yetişmesi mümkün olan ürünler olarak düşünmekte fayda var. Bunun için de iklim ve bulut kavramları bütün anlamlarıyla birlikte değerlendirilmeli.

 İklimsel dönüşüm Sanayi Devrimi’nin sonuçlarından biri olarak tartışılagelse de modern sanayinin var olmadığı devirlerde bile iklimsel dönüşümün çok şiddetli bir şekilde yaşandığı artık biliniyor. Kabaca 1350–1850’de yaşanan Küçük Buzul Çağı bunun en büyük kanıtlarından biridir. Volkanik patlamalarla başlayıp bittiği anlaşılan bu beş yüzyıllık dönem boyunca tarımsal üretim etkilendiği için kıtlıklar yaşandı; isyanlar, savaşlar ve devrimler meydana geldi. Sui generis olduğu düşünülen Osmanlı İmparatorluğu da bu durumdan etkilendi. 16. yüzyıl başlarında Şeyh Celal’in başlattığı, görünürde dini yani o zamanki anlamıyla ideolojik nedenli isyan, sonraki yüzyılda yaşanan isyanların da Celali İsyanları olarak anılmasına neden oldu. Çünkü 16. ve 17. yüzyıllar Küçük Buzul Çağı’nın en şiddetli dönemleriydi. (10) Kuraklık ve soğuk, tarımsal üretimi dramatik ölçüde azaltmış, bu durum da vergilerin ödenememesine neden olmuştu. Lakin gelir kaynağı ortadan kalkan insanlardan devlet vergi istemeye devam edince isyan kaçınılmaz oldu. İsyanların tek nedeni iklimsel dönüşüm değildi elbette. Toplumsal ve siyasal düzenin de payı büyüktü bunda ama belirleyici faktörün iklim olduğu anlaşılıyor. (11) Buradan çıkarılabilecek üç sonuç vardır: (1) Dünya başlı başına bir organizmadır. Bu organizmanın işleyişi, kendine içkin fiziksel nedenlerle değişmeye başladığında, organizma yeni bir denge kurmaya çalışarak varlığını sürdürmeye devam eder. Dolayısıyla herhangi bir canlı türünün ortadan kalkması Dünya’nın da yok olacağı anlamına gelmez. (12) (2) Sanayi, modern çağlarda yaşanan iklimsel dönüşümün nedenlerinden sadece biridir. Bu üretim, iklimsel dönüşümün şiddetini, süresini etkileyebilir ama Sanayi Devrimi’nden önce de iklimsel dönüşümlerin yaşanması, iklim aktivizminin paradigmasını ve pratiklerini yeniden değerlendirmeyi gerektirir. (3) “Meteorolojik iklim” ekonomik, toplumsal ve siyasal iklimi doğrudan etkiler. Çünkü böyle dönemlerde insanlar, varoluşlarına yönelik olarak bizzat doğadan gelen çok şiddetli tehditlerle karşılaşır. İklimsel dönüşümden dolayı toprak, bulut örtüsünün sağlayacağı yağışlardan mahrum kalırsa veya yağış olsa bile toprak bu yağışı emecek sıcaklıkta değilse, tarımsal üretim durur. Esas yani tarımsal anlamıyla kültür ortadan kalktığında entelektüel anlamıyla da kültürün yok olacağı (veya en azından ilkel bir seviyeye gerileyeceği) tahmin edilebilir. Peki, etkileri günümüzde bariz bir şekilde hissedilen iklimsel dönüşüm sanatsal iklimi nasıl etkilemektedir?

En son ne zaman bir sanat akımının ortaya çıktığı düşünüldüğünde, iklimden değil, ayrı ayrı sanat eserlerinden bahsedilebileceği görülecektir. Bu durumu günümüzdeki sanatsal iklimin niteliği olarak değerlendirmek de mümkündür öte yandan: Kurak bir iklim. Bu kuraklık modernliğin tezahürlerinden biridir. Zira modernleşmenin en belirgin boyutlarından biri, yüksek kültürün tasfiyesi yani dekadanstır; bu da sanat dahil her değerin metalaşmasıyla ilgilidir. Diğer bir ifadeyle “modernliğin bulut örtüsü olan dekadans”, kültür ürünlerinin filizleneceği toprağı susuz bırakarak kurak bir sanatsal iklimin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Öyleyse iklimsel dönüşümün “bu kurak iklim”i nasıl etkilediğini sormak yerine mevcut sanatsal iklimle olan ilişkisi hakkında düşünmek daha doğru olabilir.

İklimsel dönüşümün çağdaş sanat için verimli bir tema olduğu anlaşılıyor. Örneğin büyük ölçekli enstalasyonları ve heykelleri içeren Cloud Cities (2002–hâlen) serisiyle Tomás Saraceno, insan ve doğa arasındaki ilişkiye dikkat çekiyor. Metropolitan Museum of Art’ta (MoMA) sergilenen 2012 tarihli Cloud City, insanların metalden yapılmış ve yükseğe yerleştirilmiş bulutsu objelere binerek bu ilişkiyi gözlemlemesi için tasarlanmış! (13) Olafur Eliasson, Grönland’dan getirttiği devasa buz bloklarını metropollerin işlek noktalarına yerleştirerek elde ettiği Ice Watch (2014) çalışmasıyla buzulların erimesine dikkat çekiyor. Çünkü insanlar sıcaklığa maruz kalan buzların eridiğini görüyor! Birleşmiş Milletler (BM) iyi niyet elçisi olan Eliasson bu eserini 2015’te, iklimle ilgili bir BM toplantısının gerçekleştiği mekânın önünde, Paris’te de sergilemiş. (14) Politik sokak sergileriyle bilinen anonim sanatçı kolektifi Luzinterruptus’un We Are Frying! (2020) adlı çalışması, sonbahar yapraklarının iklimsel dönüşümden ileride nasıl etkilenebileceğini gösteriyor: Kuruyup dalından kopan yaprakların yere düşmeden önce sıcaktan kızarabileceğini anlatmak için, ağaçların dibine çizilip toprağın altından aydınlatılan birkaç metre çapındaki bir dairenin içi patates cipsleriyle doldurulmuş! (15) Bahia Shehab ise sanayi üretimi ve tüketim toplumunun neden olduğu atıklara dikkat çekmek için çöp bloklarından bir piramit inşa etmiş. İnşaat işçileri ve küçük öğrencilerin yardımıyla Kahire’de yapılan, 11 metre genişliğinde ve 6 metre yüksekliğindeki Pyramids of Garbage (2020) adlı bu çalışmayla antik dönemlerde piramitler inşa eden medeniyetin günümüzde ancak atık üretebildiğine dikkat çekilmiş olmalı. (16) Bu çalışmaların ortak amacının “savaşı eve getirmek” olduğu söylenebilir, ancak büyük tarihsel olayların önce trajedi, sonra da fars olarak iki kez sahnelendiğini unutmamak şartıyla. Zira 1960’lar ve 1970’lerde Vietnam Savaşı’nı protesto etmek için Batı Avrupa ülkelerinde şiddet eylemi düzenleyen devrimci örgütlerin, başta da Kızıl Ordu Fraksiyonu’nun (RAF) amacı Batılı refah devletlerinin vatandaşlarına, tabi oldukları devletlerin neden olduğu savaşları bizzat tecrübe ettirmekti. Böylece o vatandaşlar Vietnamlıların neler yaşadığını anlayabilecek ve kendi devletlerine karşı çıkabilecekti. (17) Bu enstalasyonlar ise iklimsel dönüşümün etkilerini göstererek savaşı eve taşıyıp insanları “mücadele”ye çağırıyor: Temizlik işlerinde daha az su harcamaya, alışveriş yaparken bez çanta kullanmaya, fosil yakıt şirketlerine karşı eylem yapmaya…

19. yüzyıldan 20. yüzyılın son çeyreğine kadar edebiyatla topluma ulaşılmaya çalışılırdı. Bu ne kadar gerçekçi ne kadar romantikti tartışılır, ama sanat aracılığıyla toplumla bağ kurmak, toplumu yönlendirmek hedefleniyordu. Ancak iklimsel dönüşüm temalı çalışmalarla toplumun varlıklı ve sayıca epey az bir kısmına ulaşılabiliyor. Böylece sanatçılar “birileri”nin dikkatini çekiyor ve sanatçılıktan para kazanmaya devam edebiliyor. “Sürdürülebilir” sektörler yaratmaksa amaç, “sanat sektörü”nün kendini böyle sürdürdüğü söylenebilir yani. İklim aktivistleri ise çoğunlukla nahif olmaktan öteye gidemiyor; çünkü eylemlerinin sonucu insan türünün yok olacağını “hatırlatmak”tan ibaret kalıyor. Bu karikatürize durum da konuyu ciddiye almayan, politik ve ekonomik güç sahibi güruhun kendini haklı görmesine neden oluyor. Ancak müzelerdeki tablolara çorba, boya vesaire dökerek gerçekleştirilen “politik” eylemlerin nispeten başarılı olduğu söylenebilir. Zira sanat eserlerini hedef alan bu eylemlerin barbarlık olduğunu söyleyenlerin aksine aktivistler, şeffaf levhalarla korunan o tabloların zarar görmeyeceğini biliyordu. Böylece iklimsel dönüşüm her eylemin ardından on beşer dakikalığına tekrar meşhur olduğu gibi hayatın sanattan öncelikli olduğu da yüksek sesle söylenmiş oldu. (18) Lakin dikkat çekmekte başarılı ve sitüasyonist bağlamda düşünülüp geliştirilmeye açık olan bu eylemler dahi karikatürize olmaktan ileri gidemedi; çünkü onlar da sisteme dahildi.

İnsanların duş alırken az su harcaması, çok gerekmedikçe sifonu çekmemesi, plastik poşet yerine bez çanta kullanarak az atık üretmeye uğraşması gidişatı değiştirmez. Asıl mesele kapitalist üretim ve tüketim ilişkileridir. Sanayide kullanılan su miktarı ve sanayi nedeniyle ortaya çıkan atıkları söz konusu etmeden mücadeleyi bireylere yüklemek, vicdan rahatlatmak için ritüel niteliğinde eylemler yapmak anlamına gelir. Kaldı ki kapitalist düzen içinde yaşayan insanlardan fedakârlık beklemek ne kadar tutarlıdır? Dünyadaki su kaynağı azaldığı için duş alırken daha az su kullanması gerektiği söylenen biri, sonuçta doğal kaynaklar da metalaştığından, fatura ödediği için istediği kadar su kullanma hakkı olduğunu savunabilir: “Parasıyla değil mi?” “İnsanların etkisiyle ortaya çıkan” iklimsel dönüşüm, bireylerin savurganlığının değil kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerinin gereği nedeniyle ortaya çıkan sanayinin bir sonucudur. Üstelik 20. yüzyılın sosyalist adı verilen rejimlerinin kurduğu sanayilerin de gölleri kuruttuğu, doğal kaynakları tükettiği bilinmektedir. Çünkü bu rejimlerin amacı insan yaşamına elverişli bir iklimle uyumlu bir sanayi kurmak değil sanayileşmiş kapitalist ülkelerle giriştikleri ekonomik rekabette başarılı olabilmektir. Ayrıca söz konusu rejimlerin devlet kapitalizmi olarak da adlandırıldığını unutmamak gerekir. Hâl böyleyken, doğrudan iklim değişimine dikkat çekmek hastalıkla değil yalnızca semptomla mücadele etmek anlamına gelir.

Doğayla uyumlu bir sanayi inşa etmek kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerini değiştirmekle mümkündür; bu da devrim yapmak anlamına gelir. Ama medeniyetin belli bir safhasında halkların eşzamanlı olarak isyan etmesiyle devrim olmayacağı da artık bilinmektedir. Dolayısıyla yarının tohumlarını bugüne ekmek gerekir. Bu da “durum yaratmak”la mümkündür. Bir eylemin veya politikanın ne gibi tepkilere neden olacağı düşünülmeli, ortaya çıkması muhtemel yeni durumlara uygun hamleler bulunabilmelidir. Zira aynı yöntemleri kullanmakta ısrar etmek hiçbir şeyin değişmemesi için ısrar etmektir. Peki hiçbir şey değişmezse ne olur? Belki de Travis Bickle’ın dediği gibi, bir gün bir yağmur yağar ve sokaklardaki bütün pisliği temizler. (19) Bu durumda insan türü yok olacak, ama Dünya da en tehlikeli asalaktan kurtulmuş olacaktır.

(1)  “İklim”, Nişanyan Sözlük, son erişim: 07.03.2024. https://www.nisanyansozluk.com/kelime/iklim
(2)  “İklim”, TDK Sözlük, son erişim: 07.03.2024. https://sozluk.gov.tr/
(3)  İbn Haldun, Mukaddime, haz. Süleyman Uludağ (İstanbul: Dergâh Yayınları, 2016); Montesquieu, Kanunların Ruhu Üzerine, çev. Berna Günen (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2017). Mukaddime 1377’de, Kanunların Ruhu Üzerine ise 1750’de tamamlanmıştır.
(4)  “İklim”, Nişanyan Sözlük, son erişim: 07.03.2024; “İklim”, TDK Sözlük, son erişim: 07.03.2024.
(5)  Michel Foucault, Kelimeler ve Şeyler: İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi, çev. Mehmet Ali Kılıçbay (Ankara: İmge Kitabevi Yayınları, 2017).
(6)  “İklim”, TDK Sözlük, son erişim: 07.03.2024.
(7)  “Bulut”, TDK Sözlük, son erişim: 09.03.2024; “Bulut”, Nişanyan Sözlük, son erişim: 09.03.2024. https://sozluk.gov.tr/ https://www.nisanyansozluk.com/kelime/bulut
(8)  “Cloud Computing”, Wikipedia, son erişim: 02.03.2024; “Cloud Storage”, Wikipedia, son erişim: 02.03.2024. https://en.wikipedia.org/wiki/Cloud_computinghttps://en.wikipedia.org/wiki/Cloud_storage
(9)  “Bulut”, Nişanyan Sözlük, son erişim: 09.03.2024.
(10)         Roiala Mamedova, “Küçük Buzul Çağı’nın Osmanlı’ya Etkisi” (Yüksek Lisans tezi, Ankara Üniversitesi, 2018).
(11)         Oktay Özel, Türkiye 1643: Goşa’nın Gözleri (İstanbul: İletişim Yayınları, 2013).
(12)         Susan Buck-Morss, Yıl Bir: Felsefi Bir Döküm, çev. Bülent O. Doğan (İstanbul: Metis Yayınları, 2023), 191.
(13)         Nathalie Soo, “Art That Highlights Climate Change”, The Artling, 23.08.2020. https://theartling.com/en/artzine/art-highlights-climate-change/
(14)         “Radical Artworks on Climate Change,” Artsper, 10.08.2022; Sophie Heatley, “9 Artists Confronting Climate Change”, Rise Art, 20.08.2021. https://blog.artsper.com/en/get-inspired/radical-artworks-on-climate-change/ https://www.riseart.com/article/2485/9-artists-confronting-climate-change
(15)         Ingrid Bååth, “Climate Art, Curated”, Climate Culture, son erişim: 13.03.2024. https://www.climateculture.earth/5-minute-reads/11-art-projects-about-climate-change
(16)         Age.
(17)         Jeremy Varon, Bringing the War Home: The Weather Underground, the Red Army Faction, and Revolutionary Violence in the Sixties and Seventies (California: University of California Press, 2004).
(18)         Joe McCarthy, “Opinion: The Van Gogh-Soup Climate Protest Was Actually Effective Direct Attention”, Global Citizen, 17.10.2022; “2 climate activists arrested after throwing soup at ‘Mona Lisa’ in Paris”, CBS News, 28.01.2024. https://www.globalcitizen.org/en/content/van-gogh-tomato-soup-climate-protest/?gad_source=1&gclid=Cj0KCQjwhtWvBhD9ARIsAOP0Goi8bnKw4A82fauOVo6ldC2BW5GNLphqoxNv_A-LfpFvdduc6m5vNF0aApL5EALw_wcB https://www.cbsnews.com/news/climate-activists-throw-soup-mona-lisa-louvre-paris-france/
(19)         “Someday a rain will come, and wash all the scum off the streets.” (Martin Scorsese’nin yönetmenliğini üstlendiği 1976 yapımı Taxi Driver filminden bir replik.)

DİĞER PROJELER

Bu web sitesinde size daha iyi hizmet sunabilmek için çerez kullanılmaktadır. Kullandığımız çerezleri görüntüleyebilmek ve daha fazla bilgi almak için Gizlilik ve Çerez Politikası sayfasını inceleyebilirsiniz.